Rengini Kaybederken Hayat

      Rengini Kaybederken Hayat için 3 yorum

Solan GüllerGözlerini açtı. Yatağında doğrulmadan önce bir süre odasının tavanına bakmaya devam etti. Telefonun alarmı çaldığında yorganı üzerinden atmış, çoktan ayaklanmıştı bile. Diğer günler alarmının ısrarı üzerine zorla uykusunu bölerken o gün her zamanki gibi telefonundan önce uyanmıştı. Banyoya ulaştığında tavanda asılı lamba yine nazlı nazlı yanarak değiştirilme zamanının çoktan geldiğini ilan ediyordu. Solgun ışık altında aynada ilk dikkatini çeken artık eskisi gibi parlamadığına inandığı gözleri oldu. Bir insanın yaşının doğum tarihiyle değil yaşanmışlıklarla ölçülmesi gerektiğini düşünürdü hep. Bu nedenle henüz yirmili yaşlarının sonlarında olsa da yeni tanıştığı herkese kırk yaşından üç aşağı beş yukarı bir bir sayı söylemeyi adet edinmişti. O anki ruh haline bağlı olarak bazen 35, bazen 42 yaşında olabiliyordu. Aynaya yaklaşıp sanki ruhunun derinliklerini görmek istermişçesine gözlerini gözlerine dikti yine. Eski canlılığından eser kalmayan bir zamanlar mavi diyebildiği gözlerinin git gide grinin herhangi bir tonuna dönüştüğünü düşündü. Hayatındaki bütün renklerin talimatlarına uygun yıkanmayan çamaşırların akıbeti gibi ellerinin arasında solup gidiyordu.

Bu sefer gözleri bir süredir tıraş yüzü görmeyen sakallarına takıldı. Çenesini eliyle şöyle bir sıvazlayıverince eski günleri geldi aklına. Her gün tıraş olan, giysileri her daim ütülü, görünüşünün hayat standardının bir parçası olduğunu düşünen adam gitmiş; yerine aynada kendisine yabancı gözlerle bakan bu kişi gelmişti. Çeşmeye uzandı, bir miktar suyun yüzünün rastgele bazı bölgeleriyle buluşmasına izin verdi. Su damlaları yanaklarından süzülürken havlu teferruatının gereksiz olduğuna kanaat getirdi. Yatak odasında giysi dolabının önünde durduğunda o gün ne giyeceğine dair aklında en ufak bir fikri yoktu. Hayatındaki her renk grinin tonları olmaya devam ederken eline geçen ilk pantolonunun, üzerine bir çırpıda geçiriverdiği kazakla uyumsuz görünmesine aldırmadı.

Yarısı yerde olan yorganını özensiz bir şekilde yatağın üzerine itip yatak odasından ayrıldı. Su içme isteği ile eylemsiz kalma arzusu birbiriyle çatışınca mutfağın önünde bir süre duraklayıverdi. Tekrar bu evin onu boğduğunu hissetmeye başladığında kendini çoktan apartmanın dışına atıvermişti. Sokağın köşesindeki çiçekçiye uğradı. Çiçekçinin verdiği güllerin solgunluğuna ya da üzerine yapay olarak sıkılmış olan gül esanslı parfüme aldırmadan hızlı adımlarla yürümeye başladı. Gideceği yer biraz uzak olmasına rağmen toplu taşıma araçlarının “toplu” olması şu an için onun adına oldukça can sıkıcı olacağından yürümeye devam etti. Hiçbir şey düşünemez haldeyken beyni onun bu halinden bağımsız olarak gitmeyi hedeflediği yer ile ilgili bacaklarına gerekli komutu yollamış ve kendini demir parmaklıklı kapının önünde buluvermişti.

Omuzları kalkmasa da kapıyı zorlukla araladı. Biraz kafa karışıklığının ardından gideceği yönü kestirebildi. Her sene aynı gün bu buluşmayı gerçekleştirmeye devam ediyordu uzun süredir. Nihayet başucuna vardığında uzatıp kara kara yazılmış harflerin üzerinde gezdirdi ellerini. Dört yıl geçmişti ama yüreğindeki acı taptaze duruyordu. Getirdiği gülleri geçen senekilerle değiştirirken çoktan yanağından yaşlar süzülmeye başlamıştı. Eşinin sıcak elleri yerine soğuk mezar taşını bir kez daha okşadı, sevdi. Gözyaşlarını silerken güçlükle doğruldu. Arkasını döndü ve yürüdü. Yaşamış gibi yapmaya devam etmeliydi, öyle yapmaya devam etti.

Rengini Kaybederken Hayat” hakkında 3 yorum:

    1. zaferb Metnin yazarı

      Yorumunuz için teşekkür ederim. Yaşımızı belirtirken hep geçen yılları hesap ederiz, lakin hayat bundan çok daha fazlası bence.

      Cevapla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.