Aynı Günlerin Gölgesinde

      Aynı Günlerin Gölgesinde için 4 yorum

Günlük RutinBirçoğumuz sabahları kalkıp büyük ihtimalle çok da istemeyerek işimizin ya da okulumuzun yolunu tutuyoruz. İş ve okul derdi olmayanlar da ev içerisinde “günün yapılması gerekenleri” ile baş ederken buluyor kendini.

Orta yaşın biraz üzerine çıktığında dünyayı gezmeye başlayan Avrupa ya da Asya insanı ile karşılaştırdığımızda bizim gezmeye ayıracak vaktimiz hiç olmuyor nedense. Yerine getirilmesi gereken görevlerimizden arta kalan zamanlarda yaşıyoruz hayatı. Günlük rutinimiz sona erdiğinde ise kendimize ayırdığımız zamanı çoğu zaman “ekran” önünde tüketiyoruz. Kimi zaman televizyon, kimi zaman bilgisayar, kimi zaman da telefon ekranı monoton hayatımızın renkli dünyaları olarak tutup çekiyor bizi içine.

Bazılarımız bu gidişatın farkında olmadan ya da farkında olmak istemeyerek suyun akışına bırakırken kendini, bazılarımız “aynı”ların farkına varıyor. Farkında olanların büyük bir kısmı rutinin dışına çıkmak için kararlar alıyor fakat aldığı kararları semtimize hiç uğramayan “yarın”lara bırakıyor. Aynı güruhun çok azı ise içindeki sese gerçekten kulak verme cesaretini gösteriyor. Çok büyük çabalar gösterilmesi gerektiğini düşünüyoruz bir günümüzün diğerine benzememesi için. Halbuki yıllardır kullandığınız caddenin bir üst sokağını kullansanız bir kere, sürekli alışveriş yaptığınız markete değil de köşedeki bakkala uğrasanız mesela.

Dondurmacıları bilirsiniz, onlarca çeşit tezgahta seçimimizi bekler ve biz çoğu zaman bir ya da iki çeşidin dışına çıkmayız. Diğer dondurma çeşitlerini tercih etmememizin nedeni tadını beğenmememiz de değildir üstelik, bildiğimiz tatları terk etmeyi sevmeyiz. Belki de beş yıldır camın arkasından gördüğünüz; hiçbir zaman tatma cesaretini göstermediğiniz frambuazlı, böğürtlenli, bademli ya da bilimum içerikli dondurmalar çocukluğunuzdan beri hoşunuza giden çikolatalının yerini alır, denemeden nasıl bilebilirsiniz ki?

Farklı dilleri, farklı dünya mutfaklarını, farklı eğlence anlayışlarını izlediğimiz her filmde, okuduğumuz her kitapta görür ve hayranlık duyarız ama oturduğumuz yerden kalkıp da neredeyse hiçbirimiz Japonca öğrenmeye ya da evde suşi yapımına cesaret edemeyiz.

Piyano sesine hayran olup keman ile kendinden geçenler neden imkanları da varsa öğrenmek için adım atmazlar bu müzik aletlerini. Fotoğraflarına hayranlıkla baktığımız yerlere neden bir uçağa atlayıp gitmeyiz acaba? Her gün önünden geçip giderken içeride çalan şarkıyı beğendiğimiz o küçük kafeye neden girmeyiz bir kahve içmek için?

Eski bir film olmasına rağmen Matrix filminde geçen bir sahne vardı. İsimler aklımda değil ama Matrix’in yapay bir dünya olduğunu bilmesine rağmen içinde yaşamaya devam eden pos bıyıklı operatörümüz vardı hatırlarsanız. Yediği bifteğin aslında biftek olmadığını bildiği halde zihninde o tadı duyumsaması gerçeğin ne olduğunu önemsiz kılıyordu.

Hayat o kadar kısa ki onu aynılığa mahkum ettiğimiz her gün aslında ziyan olup gidiyor.

Aynı Günlerin Gölgesinde” hakkında 4 yorum:

  1. Optamin

    İlk defa bu yazınızı okudum. Ve cidden hoşuma gitti. Kaleminize sağlık, iyi yazmalar.

    Yazdıklarınızın yapılmasının, kaçırılan farklı tatların farkına varılmasının yanında hafızayı da diri tuttuğu söylenir.

    Cevapla
    1. zaferb Metnin yazarı

      Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
      Farklı şeyler denemenin hafızaya katkısı olduğunu ben de duymuştum.

      Cevapla
  2. Gazeteci N.G.

    Efendim,
    Tespitleriniz çok iyi. Şu dondurma olayı… Gerçekten de öyle. Ya da market. Evet, köşedeki bakkala gitmeli, çikolata ve vanilyanın dılına çıkmalı. Hayat kısa ve aynılığa mahkum etmemeliyiz.

    Kaleminizie sağlık,
    Bir gün başka bir çay bahçesine gideceğim, farklı bir bakkala ve yolumu değiştireceğim 🙂

    Cevapla
    1. zaferb Metnin yazarı

      Yorumunuz için teşekkür ederim. Bazen değişiklik yapmak iyi geliyor. Farklı pencerelerden bakabiliyoruz hayata.

      Cevapla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.